Spoiler!!!

Spoiler!!!Bilmek istemiyorsanız okumayın...

13 Kasım 2012 Salı

10 Things I Hate About You...

Julia Stiles ve Heath Ledger'in başrollerini paylaştığı 1999 yapımı gençlik filmi bir çok görüşe göre bir kült...


Birbirinden güzel ve eğlenceli sahnelerle dolu film ünlü İngiliz oyun yazarı William Shakespeare'nin Hırçın Kız adlı oyununun modern bir uyarlaması...
Konuya gelirsek,
Transfer öğrenci Cameron (Joseph Gordon-Levitt) yeni geldiği okuldaki ilk gününde, okulun en popüler kızlarından biri olan Bianca'ya (Larissa Oleynik) aşık olur.


Fakat popüler ve sevimli Bianca ile popüler olmak için hiç bir çabası olmayan, sevimsiz ablası Kat'in (Julia Stiles) babaları tarafından konulmuş bir kuralları vardır,her iki kardeşte flört etmedikçe erkeklerle çıkmaları yasaktır.
 

Kat ise o kadar sert bir karakterdir ki okuldaki hiç bir erkek yanına yaklaşamamaktadır.Cameron ve en yakın arkadaşı Michael bir plan yaparak Kat'le flört edebilecek kadar gözükara birini ararlar sonunda buldukları isim okulun kötü çocuğu Patrick Verona'dır (Heath Ledger).



Film başından sonuna kadar sıkılmadan izlenebilecek sevimli sahnelerle ve birbirinden güzel şarkılarla dolu...



Filmin 2009 yılında yapılmış 20 bölümlük birde dizisi var.Konunun çok az değişiklikle yansıtıldığı dizi oldukça eğlenceli olmasına karşın birden bire bitirilerek izleyicilerini mesela beni hayal kırıklığına uğratmıştır.Dizide şehre yeni taşınanlar Bianca ve Kat...


Yine Cameron Bianca'ya aşık ama bu sefer Bianca en yakın arkadaş olarak kalmaları konusunda ısrarcı.Kötü çocuk Patrick Verona ise burada filmin tersine ünvanını sonuna kadar hakediyor.
Fakat dizi o kadar kötü bir yerde yarım bırakılmış ki son sahnede saçınızı başınızı yolmak geliyor içinizden, yine de Kat ve Patrick ikilisine filmde doyamadığınız için dizi yirmi bölümlük bir eğlenceyi garanti ediyor...


Heath Ledger'den unutulmaz bir performans için...
Veee nefret edilen 10 şey için...

2 Kasım 2012 Cuma

City Hunter...

 
 
Faith bitsin diye beklerken,yine bir Lee Min Ho dizisine takıldım: City Hunter...
Açıkça söylemeliyim ki uzun zamandır,aksiyon,komedi,duygusallık dengesini bu kadar güzel kurabilen bir dizi izlememiştim.


Bir Japon mangasından uyarlanan ve başrollerini Lee Min Ho ve Park Min Young'un paylaştığı dizi bir intikam ve aşk hikayesi:
1983 yılında özel bir askeri birlik gizlice Kuzey Kore topraklarına gönderilir, bu saldırıyı planlayan beş kişi yarı yolda harekatın fazla tehlikeli olduğuna karar verir ve gönderdikleri askerleri ortadan kaldırarak olayı kapatmaya karar verirler.Bütün askerler öldürülür.
Bu temizleme operasyonundan sağ kurtulan tek asker olan Lee Jin Pyo intikam yemini eder ve kendisini kurtaran arkadaşı Park Moo Yul'un bir aylık bebeğini kaçırarak kayıplara karışır.
28 yıl sonra  Lee Jin Pyo kendi oğlu gibi büyüttüğü Lee Yoon Sung ile geri döner.Onlar artık intikam için yaşayan iki tehlikeli adamdır ve düşmanları ne kadar güçlü olursa olsun saklanacak yerleri kalmamıştır.


Diziyi çok sevdim...
Bir kere konu çok güzeldi,intikam sebepleride,şekilleride kafada soru işareti bıramayacak şekildeydi bu tür kesin çizgileri fazlasıyla seviyorum.
Jin Pyo ve Yoon Sung'un yani baba-oğulun  karşı karşıya geldiği her sahnede çok gerildim,sonuçta aynı ağır şartlardaki hayata beraber katlanmış,aynı intikam duygusunu paylaşan çok zeki,güçlü iki adam işin zalimlik kısmına gelince farklılaşıyorlardı ve çok etkileyiciydi.


Yoon Sung'un resmini görünce aşık olduğu ve Kore'ye gelir gelmez bulduğu Kim Na Na'da çok güçlü ve kararlı bir karekterdi,ne öyle birden aşık oldu ne aşık olduğu adam ondan uzaklaştığında yüzsüz,salya sümük hallere düştü ne de çabucak vazgeçti, sonuna kadar aşkını korumaya çalıştı.


Bunlar haricinde kalan bir karakter daha vardı ki, tamamen suçsuz bir kurbandı.Savcı Kim Young Joo...
Kendisi yakışıklı,zeki,dürüst ve başarılı bir savcıyken tamamen babasının günahlarına bir de Jin Pyo ve Yoon Sung'un güç mücadelesine kurban gitti.Dizide beni en çok üzen kısım buydu.


Bütün 20 bölüm boyunca takıldığım bir kaç nokta oldu.Birincisi söz konusu bütün kişiler sanki aynı mahallede oturuyormuş gibi birbiriyle önceden tanışıktı, bu bana pek olmamış gibi geldi, ayrıca Şehir Avcı'sının taktığı maskede bir başka doruk noktası adam kuş kadar maskeyle nasıl tanınmadan dolaştı bilmem insan kar maskesi filan taktırır en azından...Tabii birde son sahne Yoon Sung ve Na Na'nın akibetleri havada kalması hoş olmadı sanırım bir ikinci sezon planlanmış...
Tabii birde tamamen diziden bağımsız bir nokta ama...Yoon Sung ve Başkan'nın balık tuttuğu sahnede içecek alınması gerektğinde Başkan'nın o kadar korumanın arasından tek bayan korumasına içeçek getirmesini istemesi ayrımcılık çağrıştırdı bana...
Sonuç olarak City Hunter bünyesinde, en büyük sırrı babasının kim olduğu olan ve kurbanı olduğu kaderden yara almadan kurtulmaya çalışan genç bir adam,ucunda ölüm bile olsa görevinden şaşmayan bir savcı,esen rüzgarlarla savrulan genç bir kadının korumaya çalıştığı aşk,karşısına dikilen kim olursa olsun ezip geçmeye yeminli, ölüme susamış bir düşman ve bir ülkenin kaderini elinde tutan beş güçlü adamın ödediği bedeli barındırıyor...