Spoiler!!!

Spoiler!!!Bilmek istemiyorsanız okumayın...

29 Mart 2013 Cuma

Bir Dizi,Bir Film,Bir Kitap...

Mart ayını pek sevmem hem uzun, hem soğuk, hem de benim için hep zor geçerler...Bu yıl da çok farklı olmadı hem işim, hem ailem, hem de benim için çok sıkıntı çıktı çözmek için uğraştık durduk...Kimisi çözüldü, kimisi yığınlar halinde önümde daha, bakalım...
Neyse asıl konuya dönelim durumlar böyle olunca benim de ilgi alanlarıma ayırdığım vaktim bir hayli kısıtlandı. Koca ayı sadece bir kitap,bir dizi ve bir filmle geçirdim ki onların hepsi de son hafta...
Diziyle başlayalım bu ayın şanslı dizisi Darkangel'in şu tavsiyesi üzerine izlediğim:

The Greatest Love...


Başrollerini Gong Hyo Jin ve Cha Seung Won paylaştığı dizi güldürmek için yaratılmış sanki, bu üzücü ayda iyi geldi doğrusu...Çok anlatmaya gerek yok, Darkangel zaten süper bir şekilde tanıtmış...
Tek sözüm başroldeki kızı kim giydiriyorsa ona; bir insan nasıl bu kadar kötü giydirilir yani on altı bölüm boyunca bir kez bile güzel bir kıyafet giymedi gariban...

Jack Reacher


Film de aslında pek sevmediğim aktörlerden olan Tom Cruise ile çok sevdiğim aktrislerden biri olan Rosamund Pike başrolde...
Lee Child tarafından yazılan seride Tom Cruise Jack Reacher adında emekli bir askeri canlandırıyor.
Konuya gelirsek:
Güneşli bir günde bir keskin nişancı beş masum insanı öldürür...Polisin başlattığı insan avı çok kısa zaman içersin de sonuçlanır ve kirli geçmişi olan eski bir asker tutuklanır. Kanıtlar çok kesindir. Ve katil yakalanmıştır. Bölge savcısı ve sorumlu polis olayı kapatmaya hazırlanırken yakalanan zanlı onlardan Jack Reacher'ı bulmalarını ister.
Eski bir asker olan Jack Reacher ise kendi istemediği sürece bulunabilecek bir adam değildir.
Filmi açıkçası beğendim...İlk başlangıç sahneleri iyiydi, gerçi sonu daha iyi olabilirdi biraz havada kaldı.
Her kitap uyarlamasında olduğu gibi bazı konular es geçilmiş. Çok aman aman bir şey beklemeyin ama aksiyon ve komplo teorilerini seviyorsanız izleyin...
Son olarak gelelim kitaba...

Beyoğlu Rapsodisi


Ahmet Ümit'in şimdiye kadar bir çok kitabını okudum açık ara favorim olan Patasana'yı bir kenara bırakırsak öyle aman aman bu okuduğumda dahil bir kitabını sevmedim...
Üç çocukluk arkadaşı olan sorumluluk sahibi, aile babası Selim, ezik ve başarısız olan Nihat, çapkın ve uçarı Kenan adlı arkadaşların hikayesinin anlatıldığı kitap bir Beyoğlu gezi rehberi kıvamında ilerliyor. Öyle "hadi bakalım neler olacak" diye okurken alakasız bir cinayet davası başlıyor ve hiçbir ipucu verilmeden alakasız bir katil bulunarak kitap kapatılıyor.
Aslında fena değil ama ben üç noktaya çok takıldım...(Öncesinde uyarayım üçüncü nokta feci spoiler kitabı okumayanlar başka taraflara yelken açsınlar bence)
1-Belki İstanbul'u ve Beyoğlu'nu bilenler için cazip olabilir ama benim gibi İstanbul'u pek değil hiç bilmeyen, Beyoğlu denen yeri Taksim-Galatasaray Lisesi arası olarak gören biri için yok orda şu var, şu sokaktan şuraya gidiliyor diye uzun uzun -abartmıyorum- sayfalarca anlatılması beni sıktı, bir yerden sonra hoplaya zıplaya devam ettim açıkçası...
2-Sonuçta bu bir polisiye; ben polisiye kitapları ipuçlarını takip edip katili bulmak için okurum...Bu kitapta yok valla yok...Bitirip başa döndüm acaba ben mi kaçırdım diye yok...Katilin kim olduğuyla ilgili hiç bir ipucu yok. Sanki yazar yazmış yazmış, hadi katilde şu olsun demiş son iki sayfaya sığdırmış.
3-Ve son olarak katile sesleniyorum "Kardeş sen manyak mısın?"...Birisi bana gelip senin ölmüş baban 1920 yılında şunu öldürmüş, ben öyle duydum ya bana para verirsin ya da seni rezil ederim dese bırak para vermeyi ve bu yüzden üç kişiyi  öldürmeyi ağzımı bırakır başka bir yerle gülerim yani bu açıdan bakarsak son iki sayfaya sığdırılmış katilimizin sebebi bana göre çok ama çok zayıf...
Bu yüzden hiç Ahmet Ümit okumadıysanız Beyoğlu Rapsodisi başlamak için iyi değil.Gidin Patasana okuyun, Kar Kokusu okuyun, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir okuyun
bence...